27 Mart 2020 Cuma

17.GÜN

Yazamadım birkaç gündür. İş çok, iş  yoğun. Haberler kötü. Dünya ayakta, dünya panikte. Gözümüz sürekli rakamlarda.
Dünya genelinde 522.700 kişi enfekte oldu
Dünya genelinde 23.600 kişi hayatını kaybetti.
Dünya genelinde 123.300 kişi iyileşti.
Türkiye'de vaka sayısı 3.629, hayatını kaybedenler ise 25, 26 kişi taburcu oldu.
Test sayısı yaygınlaştıkça vaka sayısının arttığını görüyoruz. Dün Cnn Türk yayınında Gece Görüşü'nde konuk olan Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara; "Rakam olarak bakarsak daha düşük olmasını tercih ederdik. 600'lü, 700'lü rakamlarda kalmasını isterdik. Bu rakam dikkat edilmesi gereken bir rakam" dedi.
Ateş Hoca diplomatik bir dil kullandı. Diplomatik bir dille uyardı. Ben daha açık söyleyeyim, rakam tedirgin edici. Alınan tedbirlerin tavizsiz uygulanması gerekiyor. Belki de daha fazla tedbir gerekiyor. Salgının hızına göre farklı tedbirler gündeme gelebilir. Sağlık sistemindeki olası yığılma en büyük sorun olarak tüm devletler açısından ortada dururken, diğer yandan belirsizlik tedirgin ediyor. Hastalığın nereye kadar gideceği, tüm dünya açısından ne zaman kontrol altına alınabileceği belirsiz. Şimdilik yaz ile birlikte hava sıcaklığı 26 derecenin üzerine çıkınca virüsün etkisini azaltacağını söyleyenler bunun büyük bir olasılık olduğunu belirtenler var. Ancak bu da kesin değil. Kısacası bilinmeyenlerle dolu bir yolda ilerlenmeye çalışılıyor. Yine de örnekler var. İyi örnekler de kötü örnekler de... İtalya bir örnek. Çin  ve Güney Kore'de. Mesele hangi örneği baz alıp, ona göre yola devam edeceğinizde.
Gelelim günlükte rutin hayata... Sokakla ve rahat yaşamakla ilgili her şeyi özledim. Kaldırımda oturmayı, çimlere uzanmayı, doya doya sarılmayı. Annem ile gezmeyi özledim. Annemi özledim. Her an sesini duyabilsem de ben anneme sarılmayı özledim.

24 Mart 2020 Salı

14. GÜN

ERTESİ GÜN HİÇ KİMSE ÖLMEDİ....
Jose Saramago' nun "Ölüm bir varmış bir yokmuş" kitabının ilk cümlesi... Kitabı bitirmek üzereyim. Kitabın en çok ilk cümlesine ihtiyacım var bu aralar. Ertesi gün hiç kimse ölmedi...
Durum böyle değil. Bu sabah itibariyle;
Dünya genelinde 373.500 kişi enfekte oldu
Dünya genelinde 16.300 kişi hayatını kaybetti
Dünya genelinde 101.500 kişi iyileşti.
Salgının kaynağı Vuhan'da yeni vaka görülmüyor. Kente giriş çıkış kısıtlamasının 8 Nisan'dan itibaren kaldırılması planlanıyor.
Salgının yeni üssü Avrupa.
İtalya'daki 1 numaralı hasta yani ilk hasta iyileşip, taburcu oldu. 38 Yaşındaki İtalyan kadının tedavisi bir ay sürmüş. Üstelik yoğun bakımda da tedavi görmüş.
Türkiye'de enfekte olanların ve hayatını kaybedenler sayısı gece açıklanmaya devam ediyor.
Ben bu yazıyı yazarken henüz açıklanmadı.
Gelelim okuduklarımdan yola çıkarak aklımdaki sorulara;
*Virüs kaybolacak mı? Virüs kaybolmazsa Vuhan aşamasına ne zaman geliriz?
*İtalya ya da İspanya'ya ya benzeyip benzemeyeceğimizi aklıma bile getirmek istemiyorum. Soruyu sessiz soruyorum.
*Virüs kendiliğinden kaybolmazsa aşı ya da ilaç bulunana kadar nasıl bir süreç geçireceğiz, sonrasında neye benzeyeceğiz?
*En kötü senaryo virüsün sonbaharda yeni bir mutasyonla pik yapıp ikinci ve daha saldırgan bir salgın ortaya çıkarma ihtimali var mı gerçekten?
*Dünya nüfusunu azaltmak için birileri bu virüsü kullanmıyordur değil mi?
*Bugün sosyal medyada gördüm. Evinizde eşyalarınızla konuşabilirsiniz, sorun eşyaların sizinle konuşmaya başladığı zamandır diyor.  O aşamaya gelmeyiz değil mi?
Dedim size kafamda deli sorular var. Belki hiç okumamak, hiç takip etmemek en iyisi. Ama mecburum, benim de işimin gereği okumak.

23 Mart 2020 Pazartesi

13.GÜN

13. Gün korku filmi adı gibi oldu. Adının aksine biraz da olsa güzel haberler duyduk. Sağlık Bakanı bilim kurulu toplantısına katıldıktan sonra açıklama yaptı. Önce olumlu açıklamaları ile başlayalım.
*Çin'den sonuç alınan ilaç getirildi hatta hastalarda kullanılmaya başlandı.
*Hızlı tanı kitlerinin sayısı artıyor, hızlı tarama daha yaygın yapılacak.
*İyileşen vakalar var.
*20 Maske firmasıyla sözleşme imzalandı.
*32 Bin yeni sağlık personeli alınacak.
*Yerli solunum cihazı için üretime başlıyor.
Bunlar insana umut veren haberler. Ancak dünyadaki gelişmeleri izlediğimizde içime fenalık basıyor. Diğer yandan bizdeki vaka ve kayıplarla ilgili son durum bu akşam henüz açıklanmadı. Tabloyu göreceğiz.
Hepimiz sanırım kendi derslerimizi çıkarıyoruz. Hem kendi hayatlarımıza ilişkin hem de dünyaya ilişkin. Bugün bir haber kaynağımla sohbet ederken Türkiye'de her gün başka hastalıklardan ortalama 1200 kişinin hayatını kaybettiğini öğrendim. Telefonu kapattıktan sonra bir süre sadece bu rakamı düşündüm. Ölümü bu aralar ne çok düşünüyoruz ya da ölümden bu aralar ne çok korkuyoruz. Korkmanın doğal olduğunu söyleyen doktorlar var. Ortalama 1200 ölüm bildiğimiz, tanıdığımız hastalıklardan. Sorun virüsü bilmemiz, tanımamız, kanıtlanmış bir tedavisi olmamasından kaynaklanıyor. Tüm bunları üst üste koyup düşündüğümde yine aynı noktaya geliyorum;
Ne saçma şeyleri kafama takmışım
Ne çok boşu boşuna of, puf, öf çekmişim
Daha çok sarılmalıydım hayata, sevdiklerime...
Şimdi onları kucaklayıp, öpemiyorum.
Sonra dünya... Aslında ne çok insan acı içinde, açlık çekiyor değil mi? Bizim bugün yaşadığımızı yani ölüm korkusunu, bizim olası korkumuz olan ve bu nedenle marketlere saldırdığımız açlığı onlar tüm hayatları boyunca çektiler, çekiyorlar. Oysa yardıma ihtiyacı olan ne çok insan var değil mi?
Boşu boşuna ne çok savaş çıktı, ne çok insan öldü, ne çok yiyecek çöpe atıldı, ne çok tükettik değil mi?
Umarım insanlar ve insanlık virüs yılından büyük derslerle ve sevgi, anlayış, yardımlaşma ile çıkar. Umarım çocuklarımız bizden daha iyi, daha ahlaklı, daha vicdanlı olurlar. Umarım bir sabah uyanırız bu bela dünyadan gitmiş olur ve biz birbirimizi severek, birbirimize yardım ederek yeniden başlarız.

22 Mart 2020 Pazar

12.GÜN

Eski günlerimizi özledim... Kim özlemedi ki? Sokakta canımın istediği gibi yürümeyi, bir bankaya oturmayı, yanımda oturana "iyi günler" demeyi....Ben de eski hayatımı istiyorum. Hepimiz özledik, hepimiz eskisi gibi yaşamak istiyoruz. Ama yaşamıyoruz, dışarı çıkmıyoruz, bambaşka bir hayatımız oldu artık. Mecburuz. Kendimiz, sevdiklerimiz, çocuklarımız, yaşlılarımız, sağlık sistemimiz için kurallara uymaya mecburuz.
İtalya örneğini görmemize, okumamıza, takip etmemize rağmen İtalyanlar'dan bile beter davranıyoruz. Bir vurdum duymazlık, bir bahar geldi havası, bir umursamamazlık gidiyor. İlla yasak mı gerekiyor? Durumun ciddiyetini anlayamayacak kadar aklımız mı yok, yoksa birbirimizi hatta kendi hayatımız hiç umursamıyor muyuz? Ne oldu bize?
Bakın artık genç, orta yaşlı, yaşlı ayrımı yok!
Dünya Sağlık Örgütü yeni yaptığı bilgilendirmede yaş ayrımı yapmadan herkesi uyardı. DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus gençlere seslendi ve şöyle dedi:
"Siz yenilmez değilsiniz. Virüs haftalarca hastanelerde yatmanıza sebep olabilir, hatta ölümünüze yol açabilir. " dedi.
Bahar geldi, evde oturmak zor anlıyorum. Ancak bütün dünyanın hastaneleri ve sağlık personelleri bir araya gelse de kurallara uymazsak yığılma karşısında ne yapabilirler?  Virüsün yayılmasını hep beraber engellememiz gerekiyor. Virüsün kimde nasıl bir reaksiyon vereceği bilinmiyor.
Üstelik sağlık sisteminin mutlaka ayakta kalması lazım. Bugün sokağa çıkanlar yarın yığınlar halinde hastanelere akın edebilir. Bu en büyük tehlike. Bunu mutlaka engellemeyiz. Siz evinizde kalın, sevdiklerinizi evlerinde tutun. Bu mücadele hepimizin mücadelesi.
Sevgi ve sağlıkla kalın .

21 Mart 2020 Cumartesi

11.GÜN

Şimdi yüz yıllık arkadaşım Sevgili Mehmet Ayfer Kancı gönderdi; ABD ve Almanya salgının 18 ay sürmesini bekliyormuş. Öncelikle 18 ay cok ya...Yani sonrasına gelince; şahsi manifestom şöyle:

* Yine de 18 ay çok
*Ortalama bir rakamda anlaşmamız şart
*Aksi halde 18 ay sonunda nasıl tiplere dönüşürüz bilmiyorum, çok da bilmek istemiyorum.
*Şimdiden 40 yaş üstü teyzeler olarak 18 ay beni yıpratır.
*Çok net eğer yaşarsam hayatımın geri kalanında  hayatımı yaşamak istiyorum.
*Doğayla barışmak ve sonuna kadar öyle kalmak. Yanlışları önlemek gerekiyor. Tabiatı sev ve koru ilk kural.
*Azıcık yiyerek doyuyorum. Yani ne kadar paramız olursa olsun sonuçta o mide azıcık yemekle doyuyor. Bunun bilinciyle az ye öze ye. Mutlaka ihtiyacı olanlara yardım et.
*Kavgayı bırak. Kavga  zamanı değil.  Birliktelik, sevgi, saygı, anlayışa her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
*Kendime günlük program yapmaya karar verdim. Spor, yoga, bol okuma, internette bedava olan tüm sitelerden faydalanmak. Müzeleri gezmek, filmleri izlemek vb vb.
*Zaten erken kalkıyorum, işe gitmediğim günlerde evden çalışıyorum. Kısacası erken kalkmaya, çalışmaya, depresyona girmemeye, bugünlerin de geçeceğine inanmaya devam...

Lazım olur, Hürriyet internet sitesinin "Evde kalırken neler yapabileceğimizi" içeren haberinin linkini de paylaşıyorum. https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-cumartesi/evde-vakit-gecirmek-icin-79-guzel-neden-41474028


20 Mart 2020 Cuma

10.GÜN

Dünya genelinde 242.000 kişi enfekte oldu.
Dünya genelinde 9900 kişi hayatını kaybetti.
Türkiye'deki vaka sayısı 359, 4 kişi hayatını kaybetti.
Virüs yayılmaya devam ediyor. Dünya genelinde çok iç açıcı haberler yok ama umut ışıkları var. Çin'den gelen umut ışığı, aşı çalışmalarından, ilaç çalışmalarından gelen güzel haberler var. Belli ki zaman alacak. O zaman sürecinde neler yaşayacağız kimse bilmiyor. Açıklanan tedbirlere uymaya devam edeceğiz. Evde kalmak çok önemli. Mümkün olduğu kadar insan evde kalmalı. Bu evdekileri de dışarı çıkmak ve işini yapmak zorunda olanları da koruyacak. Dün ofise giderken bir kere daha bu kurala mümkün olduğunca uyulduğunu gördüm. Umarım Türkiye'nin dört bir köşesinde dikkat ediliyordur.
Dünkü yayından izleyemeyenler için minik notlarım var:
*Tek çözüm kalabilenlerin evde kalması.
*Çıkmak zorunda olanların mutlaka hijyen kurallarına uyması.
*En önemlisi el yıkamak, el yıkamak, el yıkamak.
*Resmi makamların ve tıp uzmanlarının dışında önerilen tedbirleri ciddiye almamak gerekiyor.
*Resmi açıklamaları takip etmek gerekiyor.
*Sosyal medyadan gaza gelmemek çok önemli.
*Beden sağlığımız kadar ruh sağlığımız da önemli. Umutlu, paniksiz ama tedbirli olmalıyız. Mutlaka vakit geçirecek biraz kafamızı dağıtacak bir şeyler yapmalıyız. Okuyun, izleyin, müzik dinleyin, evde spor yapın, hobi edinin, biraz hayal kurun, çocuklarınızla oyun oynayın.
Sevgiyle ve sağlıkla kalın

9.GÜNE DEVAM




Salgından önce...
Salgından sonra... 
Sanıyorum ileride böyle anlatacağız. Bu gidişle dünya değişecek, hayatlarımız değişecek, işlerimiz ya da çalışma şekillerimiz değişecek, ruh halimiz değişecek, olaylara bakışımız değişecek. 
Mesele bu değişimlerin nasıl olacağında. İnsanlık için olumlu mu değil mi, tabiat için olumlu mu değil mi? Bilmiyoruz. Sadece birtakım varsayımlarda, ön okumalarda bulunabiliriz. 
Şu anda binaya gelişleri üçte iki oranında azalttığımız ofisteyim. Üçte iki evden çalışıyor. Üçte bir ofiste. Benim odamdan yükselen bizim katta hafif yankılanıyor olabilir.. Hemen aşağıda sizlerle de paylaşıyorum. 


"Onların ölmesini izliyoruz ve içten içe biz de ölüyoruz"
Bu acı sözleri İtalya'da bir hemşire söylemiş. DW Türkçe'nin haberinde izledim. Yoğun bakım bölümünde çalışan hemşire Carla Maestirini. Bazen insan kelime bulamıyor duygularını tarif etmeye, içindeki endişeyi, korkuyu tarif etmeye. Yine DW Türkçe’ye konuşan Dresden Teknik Üniversitesi Klinik Psikoloji ve Psikoterapi Enstitüsü'nden Prof. Dr. Jürgen Hoyer korku duymanın doğal olduğunu açıklamış. Hover “Hiçbirimiz bundan sonra neler yaşanacağını bilmiyoruz ve bu da aslında insanlığın en büyük, kadim korkusu olan bilinmeyenden duyulan korkudur” ifadesini kullanmış.  Profesörün uyarıda da bulunmuş; "Kısa vadeli korkular insan sağlığına zarar vermez. Ama günlük hayatımızda faaliyette bulunma imkanlarımızın sınırlanıyor olması depresyona meyilli olanlara, üzüntüye, kedere, içi kapanmaya meyilli olanlara zarar verebilir. Bu nedenle aktif olunmalı, bize en iyi gelebilecek şeyleri bulup yapmalıyız, dört duvar arasında da yapılacak çok şey var…" 
Kendi hayatımız, çocuğumuz, anne babalarımız, tüm sevdiklerimiz için korkuyoruz ve endişe ediyoruz. Şahsen ben korkuyorum. Ancak korku sarmalına kapılmamaya çalışıyorum. O sarmala girersem iyi olmayacağını biliyorum.
Yazıyı iş nedeniyle dün tamamlayamamıştım. O yüzden bugün bloga koyuyorum. 10. gün'ü birazdan yazmaya başlayacağım... Sevgiler

19 Mart 2020 Perşembe

9.GÜN

Virüsten korunmayı aç....
Virsüten korumayı denetle...
Bilgisayar bile başlarken küçük pencerede bu uyarıyı ekrana getiriyor. Bugüne kadar hiç üstünde durmamıştım, hiç üzerine düşünmemiştim.
Oysa ne güzel ve ne anlamlı bir uyarı imiş.
Sabah sabah oturdum bilgisayarın başında. Herkes gibi "evden iş yapabilecekleri evlerine" taşıdık. Ben sadece 8. günde evden yürüttüm işlerimi. Bugün Cnn Türk'te Gece Görüşü Programı var. Birkaç saate kadar işe gideceğim. Ankara karla uyandı, hala yağıyor. Tam kartopu oynamalık... Eskiden olsa herkes sokakta olurdu...
Oysa şimdi sanki sadece kar sesi var. Derin bir sessizlik hakim. Bu sessizlikte virüs yayılmaya devam ediyor, biliyoruz. Türkiye uzaktan endişe ile izlediğimiz ülkelerin vaka açıklamaları gibi açıklamalar yapmaya başladı. Sağlık Bakanlığı genelde tüm sonuçları alıp, akşam hatta gece saatlerinde açıklama yapmayı tercih ediyor. Vaka sayımız dün gece itibariyle 191'e çıktı. Hayatını bir kişi daha kaybetti.
Biz gazeteciler genelde bilgisiyar başındayız. Bir yandan dünyadaki gelişmeleri bir yandan Türkiye'deki gelişmeleri takip ediyoruz. Birbirimizle whatsapp grupları ve telefonla sürekli irtibat halindeyiz. Kaynaklarımızı arıyoruz. İşimizi yapıyoruz. Okudukça, dinledikçe, duydukça daha çok stres altına giriyor olabiliriz.
Bugüne dair şimdilik son not... Ergenleri evde tutmak çok zor. Bazen virüsle ilgili konuşmak istiyor, bazen istemiyor hatta duymaya tahammülü olmuyor. Sürekli isyan halinde... 

18 Mart 2020 Çarşamba

8.GÜN

Sese duyarlıydılar.
Genç kız eline mikrofonu alıp şarkı söylemeye başladığında, ona kapıda bekleyenler eşlik edince hareketlendiler.
Duvarları birbirlerinin üstüne atlayarak aştılar.
Zombiler duvarları aştıkları o kan dondurucu görüntüde herkese saldırırlar. Bir kişi hariç... Tam ortada kalan kafasında saçı olmadığı için "kanser" olduğunu düşündüğümüz çocuğa hiç dokunmazlar, hatta onu görmezler.
İşte o an filmin ana karakterinin aklından şu cümle geçer:  "Her virüsün bir zayıf noktası vardır"...
İnsan böyle durumlarda filmlerden, filmlerdeki repliklerden medet umar hale geliyor.
Umarım dünyayı etsi altına alan Covid 19'un da zayıf noktası vardır.
Bugün Türkiye'de ilk vakanın çıkışının sekizinci günü. O yüzden yazıya da 8.gün adını verdim.
8. Gün itibariyle son açıklamaya göre 98 hastamız var.
8. Gün itibariyle bir vatandaşımızı kaybettik.
8. Gün itibariyle en çok duyduğumuz cümle "Evde kalın"
Bugüne kadar en sevdiğim film ve diziler; bilim kurgu, uzaylılar, salgın hastalıklar, dünyanın yaşadığı felaketleri konu alanlardı. Drama, aşk vb konuları içerenleri mümkün olduğunca az izledim. Şimdi aklımda hep izlediğim o filmler hep o diziler var. Uyumadığım her an iş gereği haberin içindeyim. Virüs ve diğer ana başlıklarda dünyadaki gelişmeleri izlemeye ve sürekli okumaya çalışıyorum. Uyuyabildiğim zamanlarda rüyalarım adeta bilim kurgu biraz da korku filmi. Rüyalarımda izlediklerim, okuduklarım, gerçek hayatta yaşananlar birbirine karışıyor ve sezonsuz bir dizi başlıyor. 
Hepimiz hiç karşılaşmadığımız yepyeni ve endişe verici bir durumla karşı karşıyayız. İçimde bir ses sürekli dünya üzerinde bazı insanlar doğdukları andan itibaren senin bu duyduğun korku ve endişe ile yaşıyor diyor.  Adı Covid 19 değildi; değil. Açlık, çaresi bulunmuş başka bir hastalık, çaresi bulunmamış başka bir hastalık, savaş, sadece yaşlılık....O zaman utanıyorum... Zamanında bu endişeyi yeteri kadar anlamamış olmaktan, hiçbir şey yapmamış olmaktan utanıyorum.
Geçecek diyorum. Her karanlığın bir aydınlığı vardır diyorum.
Duygularım iç içe geçmiş durumda. Dünyayı aynı düşmana karşı bir bütün, ilk kez belki de bu kadar birlikte hissediyorum. Bazen de çok yalnız hissediyorum. Sanıyorum bu yüzden yeniden burada yazmaya karar verdim. Virüs günlerinin bir günlüğü olur. Umarım bu günlük az sayfadan oluşur.

25.GÜN

Nasıl geçer? Kaç gün? Kaç gün daha bu şekildeyiz? Kaç gün sürecek? Ben dayanamam... 25. Gün... Geçiyor. Öyle de böyle de geçiyor. Sürekli p...